islam güzeldir
Bismillahrirahmanirrahim

KİTABU AHBARİ'L-AHADİ Login10
islam güzeldir
Bismillahrirahmanirrahim

KİTABU AHBARİ'L-AHADİ Login10
islam güzeldir
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

islam güzeldir

İslam Güzeldir
 
AnasayfaGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 KİTABU AHBARİ'L-AHADİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Hâdimul İslam

KİTABU AHBARİ'L-AHADİ Adminuk3
Hâdimul İslam


Cinsiyet Cinsiyet : Erkek

Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 1062

Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 02/08/10

Yaş Yaş : 36

Nerden Nerden : DİYAR-I İSLAM


KİTABU AHBARİ'L-AHADİ Empty
MesajKonu: KİTABU AHBARİ'L-AHADİ   KİTABU AHBARİ'L-AHADİ Icon_minitimeCuma Ağus. 06, 2010 6:08 pm

[KİTABU AHBARİ'L-AHADİ]
(Vâhidlerin
-Tek Kişilerin- Haberleri Kitabı) [1]

1- Son Derece Doğru Ve
Doğruluğu Köklü Bir Meleke Hâlinde Bulunan Adil Bir Zatın Ezan, Namaz, Oruç Ve
Bunlara Benzer Farzlar Ve Dînî Hükümler Hakkındaki Haberinin Mu'teber Ve İnfazı
Vâcib Şer'î Bir Delîl Olduğuna Dâir Gelen Hadîsler Babı

Ve Yüce Allah'ın şu
kavli de buna delildir:
"Mü'mirilerin
hepsinin savaşa çıkmaları lâyık değildir. O hâlde içlerinden her sınıfın birer
kısmı dînde fakîh olmayı Öğrenmeleri için kalmaları, dîn ve şerîat ilimlerini
iyice öğrenmeleri ve kavimleri savaştan dönüp kendilerine geldikleri zaman
onları Allah azâbiyle korkutmaları için (kalmalıdırlar). Olur ki (bu suretle
mü'minler, aykırı hareketlerden) kaçınırlar" {et-Tevbe: 122).
Buhârî şöyle dedi:
Ve bir kişi de
"Taife" diye isimlenir: Çünkü Yüce Allah'ın şu "Eğer
müzminlerden iki zümre birbiriyle döğüşürlerse, aralarını barıştırın... "
(ei-Hucurât: 9) kavlinde, "Eğer iki kişi döğüşürlerse", bu da âyetin
ma'nâsına
girer, "Taife",
vâhid üzerine de kullanılır [2].
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli de buna delildir:
'Ey îmân edenler, eğer bir fâsık size bir
haber getirirse, onu tahkik edin... "
işin beyânını ve hakikatin açılmasını isteyin, sakın fâsıkın sözüne güvenip
i'timâd etmeyin, demektir. Çünkü fâsıklık cinsini savunup müdâfaa etmeyen
kimse, fâşıklıktan bir nevi' olan yalanı da savunmaz. Bu sebeble bu âyette âdil
ve doğru olan vahidin haberinin kabul edileceğine delil vardır) [3].
Peygamber (S),
âmirlerini birbiri arkasına nasıl göndermiştir? (Eğer vâhid haberi makbul
olmasaydı, Peygamber'in bu göndermelerinde hiçbir ma'nâ olmazdı. Birincinin
ardından diğerini, onun haberi makbul olmakla beraber gönderdi ki, o
unuttuğunda onu hatırlatsın.)
Nitekim gönderilmiş
âmirlerden biri unutursa, o sünnete döndürülür [4].

1-.......Bize
Eyyûb es-Sahtıyânî, Ebû Kilâbe'den tahdîs etti. Bi­ze Mâlik ibn Huveyris tahdîs
edip şöyle dedi. Biz yaşıt gençler toplu­luğu olarak Peygamber(S)'e geldik ve
O'nun yanında yirmi gece kaldık. Rasûlullah son derece hassas ve ince yürekli
idi. Konukluğu­muzun uzamasından ailelerimizi özlediğimizi anlayınca yâhud
ailele­rimize iştiyak duyduğumuzu anlayınca, geride kimleri bıraktığımızı sordu.
Biz de haber verdik.
Rasûlullah:
— "Ailelerinizin yanına dönünüz, onların
içinde ikaamet edi­niz, onlara dînî bilgileri Öğretiniz, onlara dînî
vecîbelerini eda ve ha­ramlardan çekinmelerini emrediniz" buyurdu.
Mâlik ibn Huveyris'in
râvîsi Ebû Kılâbe şöyle dedi: Mâlik ibn Huveyris bana Peygamber'in daha birçok
vasiyetini zikredip bildir­di. Ben onların bir kısmını ezberimde tutuyor, bir
kısmını da tutamı­yorum. Mâlik'ibn Huveyris, Rasûlullah'ın şunları da
buyurduğunu bildirdi:
— "Benim nasıl namaz kılar olduğumu
gördünüzse, öylece na­maz kılınız. Namaz vakti gelince biriniz size ezan
okusun, en büyü­ğünüz, en faziletliniz de size imamlık etsin!" [5].

2-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S):
"Sizden
herhangibirinizi müezzin Bilâl'ın ezan sesi sahur yemeğini yemekten men'
etmesin! Çünkü Bilâl, şafaktan önce ezan okur -yâhud: Gece vakti nida eder-.
Bunu teheccüd namazı kılanları sahur yemeği­ne döndürmek, ve uykuda
olanlarınızı da sahur yemeğine uyandır­mak için okur. Fecr şöyle demek
değildir" buyurdu da iki şehâdet parmağını kaldırarak ufukta görülen ve
dikey ziyadan ibaret olan fecri kâzibe işaret etti.
Sonra Rasûlullah iki
şehâdet parmağını yanyana getirerek:
— "Fecr, böyle
olmaktır" buyurmuştur.
Yahya ibn Saîd
el-Kattân iki avucunu birleştirip şöyle diye açık­layıp göstermiştir.
Ve yine Yahya
el-Kattân, iki şehâdet parmaklarını uzatmış, ufuk­ta sağ ve sol taraftan
uzatılıp yayılmış olan dikdörtgen şeklindeki fecri sâdık dediğimiz mustatil
ziyâya işaret etmiştir [6].

3-.......Bize
Abdullah ibn Dînâr tahdîs etti. Ben Abdullah ibn Umer(R)'den işittim, Peygamber
(S): "Bilâl gece vakti nida eder. Siz, îbnu Ümmi Mektûm'ezan okuyuncaya
kadar yiyiniz,"buyur­muştur [7].

4-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bizlere öğle namazını beş rek'at
olarak kıldırdı.
— (Yâ Rasûlallah!)
Namazda artırılma mı yapıldı? diye soruldu.
— "Namaz hakkındaki bu sorunuz
neden?" buyurdu. Sahâbîler:
— Beş rek'at olarak kıldırdın! dediler.
Bunun üzerine
Rasûlullah selâm vermesinin ardından iki yanıl­ma secdesi yapmıştır [8].

5-.......
Bana İmâm Mâlik, Eyyûb es-Sahtıyânî'den; o da Muhammed ibn Sîrîn'den; o da Ebû
Hureyre(R)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlullah (S) öğle veya ikindi namazlarından
birini kıldırırken iki rek'atten sonra (selâm verip) namazdan çıktı. Bunun
üzerine Zu'l-Yedeyn denilen zât kendisine:
— Yâ Rasûlallah! Namaz
kısaldı mı? Yâhud unuttun mu? diye sordu.
Rasûlullah oradaki
cemâate:
— "Zu'l-Yedeyn doğru mu söyledi?"
dedi. İnsanlar:
— Evet doğru söyledi! diye cevâb verdiler.
Bunun üzerine
Rasûlullah diğer iki rek'at daha namaz kıldırdı, sonra selâm verdi, ondan sonra
tekbîr alıp namaz secdesi gibi yâhud daha uzun bir secde yaptı, sonra başını
secdeden kaldırdıktan sonra yine tekbîr alıp yine namaz secdesi gibi bir secde
daha yaptı, sonra başını secdeden yukarı kaldırdı (sonra selâm verdi) [9].

6-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: İnsanlar Kubâ'da sabah namazı kılmaktalarken,
onlara bir kimse geldi de:
— Rasûlullah'm üzerine
bu gece Kur'ân indirildi de namazda Ka'-be'ye yönelmesi emrolundu. Şimdi sizler
de namazınızın içinde Ka'-be tarafına yöneliniz! dedi.
Cemâatin yüzleri Şâm
tarafına doğru yönelmiş idi. Oldukları va­ziyette derhâl yüzlerini Ka'be
tarafına döndürdüler [10].

7-.......el-Berâ
ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Me­dine'ye hicret edip geldiğinde
onaltı yâhud onyedi ay Kudüs'teki Bey-tu'1-Makdis tarafına doğru namaz
kıldırdı. Fakat her zaman kıblesinin Ka'be'ye karşı döndürülmesini arzu eder
dururdu (ve bu arzusunu gökyüzüne bakarak Yüce Allah'a karşı izhâr eylerdi).
Bunun üzeri­ne Yüce Allah: "Bpz, yüzünü çok kerre göğe doğru evirip
çevirdiğini muhakkak görüyoruz. Şimdi seni her hâlde hoşnûd olacağın bir kıb­leye
döndürüyoruz. (Namazda) yüzünü artık Mescidi Haram tarafı­na çevir. Siz de
nerede bulunursanız yüzlerinizi o yana döndürünüz..." (ei-Bakara: 144)
âyetini indirdi. Bu suretle kıble, Ka'be tarafına yöneltildi.
O gün sâhâbîlerden bir
zât ikindi namazım Peygamber'le bera­ber Ka'be'ye doğru kılmıştı. Bu zât sonra
(ertesi gün sabah vakti) Me-dîne'den çıktı ve Küba'da sabah namazı kılmakta
olan bir Ensâr cemâatine uğradı. Bunların Kudüs'e doğru namaz kıldıklarım
görünce, namâzdakilere: Peygamber'le beraber namaz kıldığını ve Peygamber'-in
Kabe'ye yöneltildiğini ve kendilerinin ikindi namazında rukû'da iken Ka'be'ye
doğru döndüklerini şehâdet suretiyle haber verdi. Ku-bâ halkı da Şam'a doğru
namaz kılarlarken Ka'be tarafına yönediler [11].

8-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ben üvey babam Ebû Talha el-Ensârî'ye, Ebû Ubeyde
ibnu'l-Cerrâh'a, Ubeyy ibn Ka'b'a hurmadan yapılan fadîh içkisi veriyordum. Bu
sırada birisi geldi de:
— İçki haram kılınmıştır, dedi. Bunun üzerine
Ebû Talha bana:
— Yâ Enes, şu şarâb
küplerine, doğru kalk da onları kır! diye emretti.
Enes: Bu emir üzerine
ben taştan oyulup içine içki konulan "Mihrâs" kabımıza doğru kalktım
da onun aşağısından vurdum, o da kırıldı, demiştir [12].

9-.......
Bize Şu'be, Ebû İshâk'tan; o da Sıla ibn Zufer el-Absî'den; o da Huzeyfe
ibnu'l-Yemân(R)'dan tahdîs etti ki, Peygamber (S) Necrân hey'eti, kendisinden
emîn bir kimse gönderilmesini iste­diklerinde, onlara:
— "Size elbette
hakkıyle emîn olan bir kimse göndereceğim"^ bu­yurmuş.
Bunun üzerine
Peygamber'in sahâbîleri bu emînliğe rağbet ede­rek herbiri kendisinin
gönderilmesini dikkatle bekledikleri sırada Pey­gamber, Ebû Ubeyde'yi
göndermiştir.

10-.......Bize
Şu'be, Hâlid ibn Mıhrân el-Hazzâ'dan; o da Ebû Kılâbe'den; o da Enes(R)'ten
tahdîs etti ki, Peygamber (S):
— "Her
peygamberin, ümmetinin güvendiği emîn bir kimsesi var­dır. Ve şu bizim
ümmetimizin emînideEbü Ubeyde'dir" buyurmuş­tur [13]

11-.......
Bize Hammâd ibn Zeyd, Yahya ibn Saîd'den; o da Ubeyd ibn Huneyn'den; o da İbn
Abbâs'tan tahdîs etti ki, Umer ibnu'l-Hattâb (R) şöyle demiştir: Ensâr'dan (Evs
ibn Havlî isminde) bir adam vardı. O, Rasûlullah'tan ayrı ve uzakta bulunduğu
zaman ben Rasûlullah'm meclisinde hazır bulunur ve o gün Rasûlullah'tan olacak
söz, fiil ve hâlleri ona getirirdim. Ben Rasûlullah'm meclisinden uzakta
kaldığım zaman ise, o zât, Rasûlullah'ın meclisinde hazır bulunur ve o gün
Rasûlullah'tan meydana gelen söz, fiil ve hâlleri bana getirirdi [14].

12-.......Bize
Şu'be, Zubeyd'den; o da Sa'd ibn Ubeyde'den; o da Ebû Abdirrahmân'dan; o da
Alî(R)'den şöyle tahdîs etti. Peygam­ber (S) bir asker birliği hazırlayıp
başlarına bir adamı kumandan ta'-yîn etti. Yolda odun toplatıp ateş yaktırdı da
askerlere:
— Bu ateşin içine girin! dedi.
Onlardan bir kısmı
ateşe girmek istediklerinde, diğerleri:
— Biz ateşten kaçıp Rasûlullah'a sığınmış
kimseleriz! dediler. Seferden dönüşte bu hâdiseyi Peygamber'e zikrettiklerinde,
Pey­gamber ateşe girmek isteyenler için:
— "Eğer ateşe girmiş olsalardı, kıyamet
gününe kadar ateşten bir daha ayrılmazlardı" buyurdu.
Diğerlerine hitaben
de:
— "Ma'siyet hakkında kula itaat yoktur.
îtâat ancak ma'rufta­dır (ma'kûl ve meşru' olan emirler hakkındadır)"
buyurdu [15].
13-.......(Buradaki
birkaç senedde) Ebû Hureyre (R) şöyle de­miştir: Bizler Rasûlullah'ın huzurunda
bulunduğumuz sırada birden bedevilerden bir adam ayağa kalktı ve:
— Yâ Rasûlallah! Benim
için Allah'ın Kitabı ile hükmet! dedi. Akabinde onun muhâsımı olan kimse de
ayağa kalktı ve:
— Yâ Rasûlalîah,
hasmım doğru söyledi. Sen onun için Allah'ın Kitabı ile hükmet ve söz söylemek
üzere bana izin ver! dedi.
Peygamber (S) de ona:
— "Sözünü söyle!" buyurdu. O da şöyle
dedi:
— Benim oğlum, bu
a'râbî'nin yanında asîf, yânî ücretle çalı­şan bir kimse idi. Oğlum bunun
karısıyle zina etmiş. İnsanlar bana oğlum üzerine taşlanmak cezası olduğunu
haber verdiler. Ben bu ada­ma oğlum adına yüz koyun ve bir de cariyeyi fidye
vererek, oğlumu bu cezadan kurtardım. Bundan sonra ben bu mes'eleyi ilim
ehlinden sordum. Onlar da bana, onun karısı üzerine taşlama cezası düştüğü­nü,
benim oğluma da ancak yüz deynek vurulma ile bir yıl gurbete sürgün edilmek
cezası olduğunu haber verdiler! dedi.
Rasûlullah da:
— "Nefsim elinde
bulunan Allah'a yemin ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah 'in Kitabı
ile hükmedeceğim: Câriye ile koyunları kendi sahibine geri veriniz. Senin
oğluna gelince; onun üzerinde yüz
deynek cezası ve bir
yıl gurbete sürgün edilme cezası vardır" buyurdu.
Bundan sonra Eşlem
kabilesinden bir adam olan Uneys'e de.
— "Sana gelince
yâ Uneys! Sen de bu adamın karısına git! Tahki­kini yap, eğer kadın suçunu Vtirâf
ederse, onu recm et!" buyurdu.
Râvî: Uneys o kadına
gitti, kadın da suçunu i'tirâf etmesi üzeri­ne, Uneys ona taşlama cezası
uyguladı, demiştir







[1] Bâzı Buhârî nüshalarında Besmele'den sonra
"Kitâbu Haberi'l-Vâhid = Vahidin Haberi Kitabı" şeklinde gelip,
bundan sonra "Bâb" yoktur. Çoğunluğun ya­nında ise "Bâb"
başlığı ile gelmiştir. Buna göre bu, Ahkâm Kitâbı'ndan bir par­ça olur ki,
vazıh olan da budur. Evet, es-Sâgânî'nin nüshasında ise "Kitâbu
Ahbari'l-Âhâdi = Vâhidlerin Haberleri Kitabı" şeklinde gelmiş, sonra da
"Bâ-bu mâ câe..." unvanını söylemiştir... (Kastallânî).
[2] Buhârî'ye göre "Taife" sözü bir ve daha
ziyâde kimse ma'nâsına da kullanılır. İbn Abbâs'a, en-Nahaî'ye, Mucâhid'e göre
de "Taife*' muayyen bir sayıya mah­sûs değildir. Bu âyetin maksada
delâleti bu suretledir
[3] Doğru sözlü bir mü'minin ihbarının mu'teber bir şer'î
delîl olması yalnız ibâ­detlere ve fer'î amellere hastır. İ'tikaadî mes'elelere
şumûlü yoktur. İ'tikaadî hükümlerin delilleri kafidir, Kitâb ve Sünnet'e
dayanması zarurîdir. Vâhid ha­beri ise kat'î değil, zannî delildir. Zannî
deliller, aslî hükümlerde değil,ancak fer'î hükümlerde delîl olabilir. Bu
ciheti Buhârî başlıkta "Ezan, namaz, oruç, farzlar ve hükümlerde
hüccettir" ta'bîri ile hatırlatmıştır. Doğru sözlü bir kim­senin bu
hususlardaki haberinin kabul edilip amel edilecek şer'î bir delîl olması­nı
kuvvetli ve ilmî bir surette belirtmek için Buhârî et-Tevbe: 122. âyetini zikretmiştir. Bu âyete göre bir
şehir halkının, bir cemiyetin ve herhangi bir icti-mâî sınıfın içlerinden en az
bir kimseye dîn ilimlerini tahsil ettirmeleri kifâye farzdır. Bunu yapmazlarsa
hepsi günahkâr olurlar...
el-Buhârî el-Hucurât:
6. âyetini de fâsık ve yalancı olmayan, doğru sözlü bir kimsenin verdiği vâhid
haberinin delîl olacağına işaret olmak üzere getir­miştir. Çünkü bu âyette
fâsık bir kimsenin getirdiği haberin iyice araştırılıp tah-kîk edilmesi
emredilmiştir. Doğru sözlü ve ahlâklı kimsenin verdiği haberi hakkında böyle
bir tahkîk ve araştırma emredilmemiştir...
[4] Yine böyle Peygamber'in vâlîleri, âmirleri,
kumandanlarının birer emirname ile birer vilâyete gönderilmeleri ve orada
Peygamber'i temsil etmeleri, Peygamber'in başka devletler yanma birer mektübla
gönderdiği elçilerinin de vardıkları dev­letlerde ferden ve şahsen Peygamber'i
ve siyaseten İslâm devleti'nin işlerini temsîl etmeleri de vâhid haberinin
lüzumuna ve delîlüğine dayanan en mühim işler­dir...
[5] Başlığa uygunluğu "Namaz vakti gelince biriniz
size ezan okusun!" cümlesin-dedir. Ezan, namaz vaktinin girdiğini i'lândan
ibaret olup, bir müezzinin bu i'lân ve ihbarına i'tibâr edilmesi ve onunla amel
edilmesi emrolunmuştur.
Mâlik ibn Huveyris ile
akranı olan gençler topluluğu, kendi kabileleri olan Sa'd oğullan içinde
müslümân olarak Medine'ye gelmişler, hadîste bildirdiği gibi yirmi gece
Medine'de, Peygamber'in yanında ikaamet edip İslâmiyet'i öğren­mişler. Sonunda
ailelerini özledikleri Peygamber tarafından anlaşılınca, kendi kabilelerine
dönmeleri ve verilen ta'lîmât üzere İslâm'ı yaşayıp öğretmeleri em­redilmiştir.
Bu hadîs bu isnâd ve
metin İle Namaz Kitabı, "Yolcunun ezan okuması bâbı"nda da geçmişti.
[6] Bunun bir rivayeti Ezan Kitabı, "Fecrden önce
ezan okumak bâbı"nda geçmiş­ti. Başlığa uygunluğu "Sizden
herhangibirinizi Bilâl'ın ezan sesi sahur yemeğini yemekten men' etmesin!"
sözündedir. Çünkü Bilâl, ezan okuduğu vaktin gece olduğunu ve onda sahur yemeği
yemenin caiz olacağını haber vericidir. Bu ise doğru söyleyen bir vahidin
haberidir.
[7] Bunun bir rivayeti de yine Ezân'da ve aynı yerde
geçmiştir. İbn Umer'in bu ri­vayeti İbn Mes'ûd'un hadîsini açıklar
mâhiyettedir.
[8] Peygamber: "Namaz artırıldı mı?" sorusu
üzerine "Bu sorunuz neden?" bu­yurmuş ve sahâbîler de: Beş rek'at
kıldırdın! dediklerinde, o sahâbînin doğru olarak verdiği vâhid haberini kabul
etmiş ve yanılma secdesi yaparak o haberin gereğiyle amel etmiştir.
[9] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Çünkü tek kişi
olan Zu'1-Yedeyn'in haberiyle amel etmiştir. Ancak "Zu'l-Yedeyn doğru
söyledi mi?" diye sormuş­tur ki, bunu da onun haberini tesbît etmek için
sormuştur. Bunu da Zu'l-Yedeyn'in beraberinde namaz kılanlardan ayrılması ve bu
hususta yanılma ih­timâli olduğu İçin sormuştur. Yoksa bu sorudan onun haberini
mutlak olarak reddetmesi lâzım gelmez. Bunun bir rivayeti Namaz Kitabı,
"Yanılma secdele­rinde teşehhüd etmeyen kimse bâbı"nda da geçmişti.
[10] Başlığa uygunluğu "Onlara bir kimse
geldi..." sözündedİr. Çünkü sahâbîler yüz­leri Şâm tarafına dönük iken,
onun haberiyle amel etmişler ve hemen Ka'be ta­rafına yönelmişlerdi. Bu hadîsin
bir rivayeti, Namaz Kitâbı'nm evvellerinde "Kıble hakkında gelen şeyler
bâbı"nda geçmişti.
[11] Başlığa delâleti, Kubâ mescidindeki cemâatin kıblenin
değişmesi hakkındaki bir kişinin haber verip şehâdet etmesini kabul etmiş
olmalarıdır. Her iki rivayetten anlaşıldığına göre, Kıble değişmesi vakıası,
ikindi namazında Medine'de olmuş, Kubâ Mescidi'nde de ertesi günü sabah
namazında tatbik edilmiştir... Bunun bir rivayeti Namaz Kitabı, "Namazda
kıbleye yönelme bâbı"nda geçmişti.
[12] Hadîsin bâzı rivayetlerinde: "Vallahi o içki
içmekte olanlar bundan sormadılar ve o adamın haberinden sonra bu konuda ona
müracaat da etmediler" ziyâdesi vardır. Bu vâhid haberinin kabulünde çok
kuvvetli bir hüccettir. Çünkü onlar bu haber ile mübâh olan bir şeyin neshini
tesbît ettiler ve nihayet o haberden dolayı onu tahrîmc gidip, onun gereği ile
amel ettiler.
Bunun bir rivayeti Şirb
Kitâbı'nın evvellerinde "Hamrın tahrîminin inmesi bâbı"nda geçmişti.
[13] Başlığa uygunluğu"S/ze elbette hakkıyle emîn bir
kimse göndereceğim" sözündedir.
Bunların birer rivayeti
Menâkıb'da, Ebû Ubeyde'rün menkabesi ile Mağa zî'de de geçmişti.
[14] Bu hadîsten, Umer'in tek şahsın haberini kabul etmekte
olduğu alınır. Bunun birer rivayeti İlim Kitabı, "İlimde nevbetleşmek
bâbı"nda ve Tahrîm Sûresi tef­sirinde geçti.
[15] Hadîsin bir rivayeti Ahkâm Kitâbı'nın evvellerinde
"İmâmın emirlerini dinle­mek ve itaat etmek bâbf'nda geçmişti.
Bunun buradaki başlıkla
uygunluğu yoktur, İ'tirâzına îbn Hacer: Bunların bir kısmı kumandana ma'rûf
olmayan hususta itaat edeceklerdi. İşte bununla maksad tamam olur, diye cevâb
vermiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://islamguzeldir.yetkin-forum.com
 
KİTABU AHBARİ'L-AHADİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
islam güzeldir :: HADİSLER :: Hadis :: Sahih-i Buhari-
Buraya geçin: